29 Aralık 2010 Çarşamba

heyoooo kalk mutfağa-1

Günaydın !

Mutlu bir sabah :) Uzun bir aradan sonra bunu hissetmek çok güzel.Sadece bunu paylaşmak istedim.Gidip eksikleri tamamladıktan sonra doğruca yılbaşı kurabiyeleri ve cheesecake denemeleri yapmaya mutfağa gireceğim.Ve hemen size tarifleri göndereceğim.
Ya sizi kötüye sevketmek istemem ama iddaa da epey yol katettim.Şöyle ki ne zaman nasıl kupon yapılır artık daha iyiyim sanırım.Çünkü şansım yaver gidiyor ve tutturuyorum :) Aynı zamanda etamin işliyorum.Kendimi böyle kabul etmeliyim.Tuhaf mıyım ? Evet :)
Çok yakında iddaa tahminleri burada !

28 Aralık 2010 Salı

Depresyondan kurtulma yolları-1


Kötü zamanları nasıl atlatırız ?

Her insan hayatında bir kere girmiştir ve çıkmıştır.Benim konuyla ilgili konuşmam yasak ama yazmam konusunda bir ihtar almadım :) Aslında tam olarak depresyon sayılmaz.Birkaç tanı birden kondu ama genel olarak ben bu sıkıntılarla ilk kez karşılaştım.
İnsanlar bir müddet sonra hastalıklarıyla başetme konusunda formüller geliştirmeye başlarlar.Ben 6 Ekim tarihinden bu yana formüllerimi tam olarak bulamadım.Ama birkaç tane yakalar gibiyim.Uygulamak kimi zaman işime gelmese de :)

1-Her ne hastalığınız varsa öncelikle onu kabul etmek.
Henüz daha o mertebede değilim.Hala içimde bu nasıl olur ? neden ben ? evet evet geçti geçiyor !!! heh atlattım galiba :)) gibi cümlelerle ruh halimi sürekli değiştirmeye çalışıyorum.Halbuki nafile :( Olan oldu bir kere kimyan bozuldu.Şimdi toparlanma zamanıdır demek gerekiyor.Neyse o dinlenme evresi onu yaşamak gerekiyor.Yani dibe vurmak gerekiyor.Klasik olcak ama hızla dibe vur ayaklarından kuvvet al ve yukarı çıkmaya başla.Bakalım ne zaman ?

2-Umut,umut,umut...
Açıklaması yok ama hep umut beslemek lazım.

3-Olacağını sandığın ama olmayan tüm şüphelerinden ders almak,onları elemek.
E çok lazım.Yoksa yalancı çoban gibi etrafı sıkmaya başlıyorsunuz.
Tıpkı panik atakta hissettiklerinin aslında olmayacağını ve ya sandığın kadar kötü olmayacağını bilmek gibi.Bayılmak üzereyim (bayıldım mı hayır !) kusmak üzereyim ( e kus napalım :) ) ya çıldırmak (sanmıyorum çıldırsan farkında olmayabilirsin ) of bu bunalımdan hiç çıkamayacağım (hangi yılın hangi dönemleri ruh halin aynı kaldı ki ?? )

4-Tüm önlemleri aldıktan sonra oturup rahatlamaya çalışmak,ne yaşanıyorsa sessizce ve sabırla yaşamak.
Doktora gidildi,ilaçlar alındı,sevgi çemberi içindesin vs.Şimdi bundan sonra yapılması gereken kendi bildiğini okumamak,talimatları uygulamak ve için ne kadar bağırırsa bağırsın sessizce ve sabırla bu iç ses gürültüsünün geçmesini beklemek.

5-Felaket tellallarından,kötü olaylardan,tv den,aynı ruh halinde olanlardan uzak durmak,hiçbir sözlü paylaşımda bulunmamak (en azından bir süre)
Ah canım ne oldu yaa ? sorusuyla başlayan ve senin başına gelen herşeyi sil baştan anlatmanla başlayan o kısır döngü,kötü olaylardan semptom kapmak.Bir süre yapmayın.İzole olun,izole olun,izole olun...


Bu liste uzayıp gidecek ha bir de uyuyamıyorsanız YATAKTAN ÇIKIN-kurmaya başladığınız an AYAĞA KALKIN-İŞ YAPIN !!!

Fotoğraf Floransa'dan Aşk Meleği,sürekli öpücük dağıtıyor,seni öperken verdiği pozlardan para istiyor.Heeey tek başına fotoğrafladım onu :) çok samimiydi

20 Aralık 2010 Pazartesi

Karışık günler-1


Bu günlerde yapmak istediklerim nasıl birikti anlatamam.Sıralarsam yapar mıyım acaba ? Yapma dürtümü nasıl yeniden yakalayacağım bilemiyorum.
1-Blog yazılarımı hergün yazmak.Düşüncelerimin altında ezilmektense onları buraya aktarmalıyım.Ve ya muhteşem tecrübelerimi yazmalıyım :)
2-Roma tatilimi bloga aktarmak.Sokakların adını unutmadan,harita gözümün önünden gitmeden bir an evvel yazmaya başlamam lazım.Olur ya belki bir minik tavsiye ve ya tecrübeyle birilerine faydam dokunur.
3-Tarif projeme başlamak.İşte bu iş nasıl olcak bilemiyorum.Ama çok yakında !
4-Yazışmaları toparlamak ve eğlence yaratmak :) En sevdiğim ve yapmak istediğim projem işte.Hatta kitap bile çıkabilir sonunda
5-Sokak hayvanları ve tegv ile ilgili birşeyler yapmak.

Umarım hepsine en kısa sürede güç bulurum.Bir de depresyon günlüğü yapmak istiyorum ama emin değilim.Ya iç karartıcı olursa ? Bir faydası olmayan boş işleri sevmiyorum.

Fotoğraf Roma'da Tiber Nehri.Muazzam bir manzara,romantik bir geceydi.Nehir kıyısında kimseler yok,hafif çiseleyen yağmur vee az sonra yiyeceğini düşündüğün Tiramisu olleyyy
:))

29 Kasım 2010 Pazartesi

Evvel ki gün 29 Kasım 2010

Ya insan yazıp yazıp siler mi ? Zaten zor yazıyorum halsizlikten,bir de neresine bastıysam hop dedi taslak silindi.Zor birgün anladık.Baştan alamayacağım konuya kısadan değineyim o zaman.
Bugün işten kovulmuş olabilirim.Nedeni de işte olmam gereken saatte patronuma bir e-mail yoluyla gelemeyeceğimi bildirmiş olmam olabilir.İçeriğini süper hazırlamıştım ama şu anda aynı şekilde yazmama imkan yok :( İyi olduğum bir anda(bu anlar güçlü,hayata bağlı,
bakın yine gitti Allahım bu küçük laptop bozmasıyla yazı falan yazılmıyor.Ya nereye basıyorum yaa bir kalın paragrafım gitti yine...
Neyse ben derdimi anlatamadım tabii.
Bugun yataktan çıkamadım.2 aydır süründürmeye çalışan ama yenilmediğim düşmanım(depresyon diyeceğim kısaca ) beni karnımın ağrısını fırsat bilerek sonunda yere devirdi.Yeni başladığım ilaçlarımla huzuru yakalarım diyorum üç beş güne :) Elbette yan etkileri geçerse...

21 Mart 2010 Pazar

Ne güzeldir yaşamak

Can Yücel’den

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin...
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin...
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo" de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa,
çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
sen çok darda iken kimler seni ferahlattı,
hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor...
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
yüzünde güller açtıracak.

Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun...
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illa ki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının...
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin, yemeğin, kahkahan olsun...

Arkadaşım
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

20 Mart 2010 Cumartesi

Uzun bir ara :(

Uzun bir aradan sonra blogumu açacak gücü nihayet kendimde bulabildim.Elim gidiyor ama kafam öyle bir dolu ki.Yazmaya kalktığımda nerden başlayacağımı bile bilemiyorum.
Bu aranın sebebi yeni bir iş.Ve ben çalışmayı çok özlemişim.Evet evde oturmak,özgür olmak,tembellik yapmak çok güzel.Ama çalışmak daha güzel.
Bugünlerde yazacaklarım kesinlikle iş hayatı ile ilgili olacak.Kurumsallık yok ama rahat bir ortamda nasıl kurumsallık yaratılır onu öğreniyorum.Sizlere de en kısa sürede deneyimlerimi anlatacağım.
Özetim bitti.

6 Şubat 2010 Cumartesi

My Inbox

Siz de benim gibi misiniz ? Yüzyıllardır kullandığımız şu internete her girdiğinizde,ziyaret ettiğiniz sayfaları beğendiğinizde,bültenleri için e-postanızı bırakıyor musunuz ? Ya bu nasıl bir hastalıktır ?

Şimdi toplam 2 kere mail adresimiz değiştirmek zorunda bırakıldım.Bu değişiklik esnasında en üzüldüğüm şey bu bültenleri kaybetmekti.Artık herhalde bir çözümü vardır değil mi ? Teknoloji o kadar ilerde değil mi ? Ya da değil mi ?

Neyse ben size inbox ımı hiç boş bırakmayan maillerden (e-bültenler)bahsedeceğim aralıklarla.Hepsini bir anda yazmama imkan yok zaten.

Görüşürüz.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Sıradan bir gün...Cebimdeki paraya ne oldu ?

Geçenlerde sıradan bir gündü.Uyandım ve hemen toparlanıp dışarı çıktım.Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımın işyerine uğramaya karar verdim.Tam kapının önünde aman parasız çıkmayayım diye cüzdanıma baktım 82 Tl vardı.
Yürümeye başladım.Öncelikli işlerim arasında her zaman en önceliklisi o günün ve ya o haftanın talih oyunlarının kuponlarını yatırmaktır.Hemen bir sayısal loto bayine uğrayıp haftalık kuponlarımı yatırdım.Çarşamba günleri çekilen Şans Topu,perşembe günleri çekilen Süper Loto,cumartesi günleri çekilen Sayısal loto ve pazartesi günleri çekilen On numara kuponlarım olmak üzere hepsini oynadım.Tam 17 Tl tuttu.
Yürümeye devam ettim.Aaaa ne göreyim Tchibo'nun (en sevdiğim mekanın) yeni tema günü olmasın mı ? İçerisi göz gözü görmüyor.Anladım ki fena bir temadayız.İsmi de renklenen mutfaklar.Hemen içeriye daldım.Ve uzun zamandır aradığım kek kalıbını buldum.Özelliği ne diye sorarsanız hemen anlatayım.

İster evde kendiniz için,ister başka bir yere götürmek için kek ve ya pasta yaptığınızda başka bir tabağa çıkarmak ne kadar zor gelir değil mi ? Ama kurumasın istersiniz.Ve onu bölüp kapaklı bir kaba aktarırsınız.İşte bu Tchibo insanları dileklerimi duymuşlar ve ucuza evet çok ucuza bu üründen getirmişler.

Taşınabilir tepsi ve saklama kabı tam 24,95 TL.Bitmiş olabilir daha önce yazmadığım için kusura bakmayın.Hemen aldım tabii ki.Sonra bir sipariş daha alıp çıkıp bir tane daha aldım.
Çok şirin bebek önlükleri vardı.2 tanesi 6,95 TL.Arkadaşımın bebeğine hediye için ne hoş oldu.

Yürümeye devam ettim.Gideceğim yer pek yürüme mesafesi olmadığından,pert olan arabamdan bu yana da yaya olduğumdan dolayı hemen bir otobüse atladım.1.5 TL bilet aldım.

İndim.Arkadaşımı işyerinde ziyaret edeceğim.Dedikodu çay falan...Eli boş gitmek olmaz.O da ne otobüsten indiğim yerde bir Komşu Fırın.Hemen ufak şirin kutularına kurabiye doldurttum.11 TL kasaya ödedim.

Güzel bir ziyaretten sonra eve dönmek için bu sefer dolmuşa bindim.2.5 TL şöföre verdim.

Yürümeye devam ettim.Biten sütü,ekmeği ve kaşar peynirini almak için markete girdim.11 TL kasaya ödedim.

İnanabiliyor musunuz ? Kredi kartı kullanmadım.Ve tam 75 TL'm gitti.Nakit harcayınca çok acıklı oluyor da,kart kullanınca niye rahat rahat savuruyoruz.Anlayamıyorum.Anlayan varsa beri gelsin.

Cebimdeki paraya ne oldu ?

2 Şubat 2010 Salı

Bağdat Caddesi'nde en iyi beş Beş Çayı

Çay benim için çok önemli.Sabah,akşam,yemek öncesi,sonrası hiiç farketmez.Güzel bir çay her saat iyi gider.

5-Caddebostan Mado-Tercihim iyi servisi nedeniyle Caddebostan şubesidir.
4-Caddebostan Cafe Crown-Çayı güzel ancak servis çok ağır.
3-Şaşkınbakkal Midpoint-Keyifli bir mekan.Çay çeşitleri çok.Yer bulursan tabii.
2-Jerfi Şaşkınbakkal-İki bina arasında ağaçlar arasında keyifli bir açık mekan
1-Cafe Nero-Şaşkınbakkal ve Caddebostan sahil şubeleri gayet başarılı.Çünkü self servis.Arada bir sıra oluyor ancak çayı için değer :)

Sezen'le hayat bulan şarkılar

İzmirin Kızları ! Hayır,İzmirli değilim.Ama bu şarkıdan sonra çok isterdim doğrusu.
Bu parçanın olduğu albüm ilk çıktığında o kadar dikkatimi çekmemişti.Ama geçtiğimiz yaz bir Sezen Aksu konserinde canlı canlı dinlediğimde her şey bir anda değişti.

Sahnede minik bir dev :) muhteşem bir elbise etekleri uçuşan... (yerdeki ufak vantilatörleri sayesinde ) ve bu parçayı söylerken hafifçe sallanıyor...Parçanın sözleriyle Sezen'in dansı hafızamdan hiç gitmeyecek. Kim Sezen Aksu'yu sahnede izlememişse,kim bu aşkı tatmamışsa ilk konserinde izlesin diyorum.

Bu haftanın favori parçası budur dinleyin !

Sezen Aksu-İzmirin Kızları

Panik Atak

Seneler önceydi tam olarak yılını hatırlamıyorum.En yakın arkadaşlarımdan birinin babasını kaybetmemizden iki gün sonra iş yerinde fenalaştım.

Başımın en tepesinde başlayan sıcaklık ve sanki nane esansının verdiği yakıcılık yavaş yavaş tüm vücudumu sardı.Kalp atışlarım hızlandı.Ve aklımda binbir türlü korkunç düşünceler dolanmaya başladı.Aklımı dağıtmaya çalıştım,temiz havayı içime çektim olmadı.

Hemen hastaneye gittim.Ve olası ihtimallere karşın serum verdiler.Ama fiziksel bir rahatsızlığım bulunmadı.Panik atak krizi geçirdiğimi,psikolojik olduğunu ve tedavi görmem gerektiğini belirtti dahiliyeci doktorum.

Sonraki 3-4 yıl boyunca en sevdiğim yer hastane olmaya başladı.Panik atak krizinden sonra,hastaneye adım attığımdaki ve serumdan sonraki rahatlamamı size anlatamam.Ama ısrarla psikiyatri ve ilaçlardan kaçtım durdum.

Bu hastalığım seneler boyunca şekil değiştirerek karşıma çıktı.Fobilerim çoğaldı.Hayvanlar,uçak,kapalı alan vs...2007 yılında artık panik atağım beni araç kullanırken yakalamaya başladı.Bir atağın 20 dakika sürdüğünü varsayarsak o sıralar trafiğe çıkmaya korkar oldum.Yanlış yollara sapmaya başladım.Ciddi ciddi kayboluyordum.Birgün arabayı yolun ortasında bırakıp,taksiye bindim ve öleceğimi sandığımdan doğruca hastaneye gittim.

Bu durum en sonunda ben uyuyamamaya başlayıncaya kadar sürdü.Gece olduğunda uyuyakalırım da gece panik atak krizi gelir,kalp krizi geçirip ölürüm diye uyumamaya başladım.
En sonunda dayanamayıp doktora(psikolog) gitmeye karar verdim.
Tüm hayatımı baştan sona kadar anlattım.
Tedavim hem terapi olarak hem de başka bir psikiyatrisin verdiği ilaçlarla birlikte sürdü.1 yıla yakın ilaç kullandım.Ve kendimi hazır hissettiğimde hem ilacı hem de terapiyi bıraktım.Şu anda seyrekte olsa beni ziyaret ediyor hastalığım.Kendini hiç unutturmuyor.

Panik atak dediğimiz hastalık beynimizdeki kimyasalların değişmesinden kaynaklanıyor.Kendi başımıza değiştirip yenmeye çalışmak oldukça yorucu ve faydasızdır.Eminim örnekleri vardır,ancak ilerlemiş durumlarda lütfen doktora başvurun.Hayat çok güzel ve kısa...

Panik ataksız günler dilerim.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Arşivcilik

Uzun zamandır reddediyordum ama arşivci olduğumu artık kabullenmek zorundayım.Çünkü ben her türlü belgeyi önce birkaç gün saklarım diye kaldırıyorum.Sonra anlıyorum ki o belgeleri atamayacağım.Sonra onları kategorilerine ayırıp dosyalayıp kaldırıyorum.Yani ben en basit anlatımıyla arşivcilik yapıyorum.
Şimdi size daha önce bahsettim mi bilmem ama benim bir kedim var.Veee en sevdiği yer kütüphane civarı.Ben bazen o sakladığım kağıtların dosyalarını çıkardığımda her yanı tüy kaplı oluyor.
O yüzden bugün scannerım sayesinde onlardan kurtulma girişiminde bulundum.
Bu bir tavsiyedir arkadaşlar.Evde bir bilgisayar varsa almanız gereken en önemli iki
şeyi açıklıyorum.
Birincisi çok fonksiyonlu yazıcı.
Ne işe yarar demeyin.Artık digital fotoğraf makinelerimiz var resimlerimizi kendimiz bastırabiliriz.Üstelik çok zevkli.Hoş ben eskiye dönmek istiyorum.Resimlerimizi verelim fotoğrafçılar tab etsin,albümlere yerleştirelim istiyorum ama teknolojiyi de reddetmemek lazım.Bir de scanner olayı var tabii.İşte benim arşivciliğimi bilgisayarıma taşıdığım durum.Fotokopi ve print olayının ne kadar gerekli olduğundan hiç bahsetmeyeceğim bile.
İkinci en önemli şey ise
Taşınabilir harddisk.Yeter bilgisayarınızı doldurduğunuz,boşaltın o da nefes alsın artık.
Bakın imkanınız olunca kıyafete çaputa para vereceğinize ,bunları alın.İlla ki bu markalar olması şart değil.Ben evdekiler neyse onların linkini verdim.Çok uygunları da var emin olun.
Hayatınızı kolaylaştırın.

http://www.hepsiburada.com/lacie-320gb-5400rpm-8mb-2.5-usb-2.0-2.5-tasinabilir-disk-lac-301831/productDetails.aspx?categoryid=100225&productid=bd850749

http://www.hepsiburada.com/canon-mp560-wi-fi-renkli-cok-fonksiyonlu-yazici/productDetails.aspx?categoryid=4&productid=bd1754

29 Ocak 2010 Cuma

Köfte ve spagetti...

Köfte ! Çok iyi pişmiş bir ev köftesinden 20 tane falan yiyebilirim.Spagetti derseniz aman allahım derim.
Şimdi bir düşünün güzelce pişmiş spagetti dolu bir tabak.Üzerinde orta büyüklükte hatta küçük küçük köfteler üzerinde Köfteci Ramiz'in salça sosuna benzer bir sos.Etrafında ufak ufak yeşillikler yanında da en sevdiğiniz içecek... Evet blogu açarken görsellerle desteklemeyi unutma dediler ama bunun görselini vermiyorum.Çünkü hayal edin.
Ama Köfteli Spagetti tarifini vereceğim.

Köftesi için;
400 gr.dana kıyma(dana koyun karışık süper olabilir.)
2 adet soğan
2 adet yumurta
Tuz,karabiber

Soğanı rendeliyorum.Bütün malzemeleri iyice yoğurup top köfteler yapıyorum.Kızartma kokusu için en kirli kıyafetlerimi giyiyorum.Yapışmaz tavada güzelce kızartıyorum.

Spagetti için;
Bir paket spagetti

Sos için;
1 yemek kaşığı zeytinyağı
3 yemek kaşığı salça(biber)
4 yemek kaşığı domates püresi
2 diş sarımsak(rendelenmiş)
Limon suyu(Keyfe keder çeyrek limon suyu)
1 adet küp şeker
Su(makarnayı haşladığımız sudan yarım bardak)
Tuz
Karabiber

Spagettiyi dişime göre bol suda haşlıyorum(yaklaşık 10 dakika)
-Makarna için su cimriliği yapmayın en büyük tencerede en az 3 litre kaynayan suda pişirin.Tuz ve azıcık yağ koymayı unutmayın-
Süzüyorum.Asla ama asla yıkamıyorum.Makarnayı haşladığım sudan 1 bardak ayırıyorum.Sonradan yapacağım soslara lazım olabiliyor.Sonra haşladığım tencereye o güne bağlı ruh halime göre -sadece zeytinyağı-,-zeytinyağı,azıcık margarin-,-sadece margarin-
üçlüsünden birini koyuyorum.Makarnaları içine koyup şöyle bir karıştırıyorum.

Sos için tavaya bütün malzemeleri koyun.Etrafa sıçratmadan karıştırarak kısık ateşte pişirin.

En başta hayalini kurduğunuz tabağı hazırlayabilirsiniz artık.

Afiyet olsun.İşine yaramıştır umarım.

Her Telden Notlar

*Kar yağdı ağlandık sızlandık neden anlamadım ? Evet yürümek güzel,lapa lapa kar çok romantik vs...Haberlerde Erzurum'da genç bir çoban, kendi boyuna yakın karda günde üç kere hayvanlarına yiyecek götürmesi gerektiğini anlatıyordu.Haber spikeri ise düştüğü yerden kalkamıyordu.Sizce şikayet etmeye hakkımız var mı?

*Uçağı kaçırmamak için bomba ihbarı yapmak nasıl bir kafa acaba ?

*Biraz da değişiklik yapın çocukların izlediği filmlere gidin.Farkında değilsiniz ama herşey bir anda farklılaşıyor.Çocuk gözü inanılmaz birşey.

*Ne kadar çok blog varmış.Bir blogda gezinirken blogger da iseniz -sonraki blog- diye birşey var.Çok eğlenceli yahu.

*Bir yandan bolca Türk filmi yapılması hoşuma gidiyor.Ama geçtiğimiz yıl gişeleri açısından kötü geçmiş.Acaba nerde yanlış yapılıyor ? Ve ya hasılat rekoru kıran Türk filmlerini bize izlettiren ne ? Düşünüyorum hala...

Ye, Dua Et, Sev - Elizabeth Gilbert - %15 indirimli : Kitap | idefix.com

Ye, Dua Et, Sev - Elizabeth Gilbert - %15 indirimli : Kitap | idefix.com

Daha evvel sizinle paylaştığım kitabın linkini veriyorum.Okumanız dileğiyle...

26 Ocak 2010 Salı

Up in the air...-Bu bir tavsiyedir.

Türkçemize çevrilmiş haliyle Aklı Havada ! Sessiz sedasız gelmiş,muhtemelen öyle de gidecek muhteşem filmlerden biri.Evvel zaman içinde bir Jerry Maguire vardı. Yine bu film gibiydi.İş dünyası&özel hayat&kişisel problemler.Her ne kadar bu üçgenin içinde olmasam da artık.Yine de seviyorum böyle filmleri.
Günümüz insanının aslında ne kadar yalnız olduğunu anlatan bir film.Yine çok bahsetmek istemiyorum.Biraz zaman geçsin.Ve herkes izlesin.O zaman ayrıntılara gireceğim.

24 Ocak 2010 Pazar

Bu arada unutmadan

Niye geldim ben buraya ? Kendimce olan bitenden bahsetmeye...Sıkılmayacaksınız merak etmeyin o kadar da sıkıcı bir hayatım ve kalemim yok !
Bu sıralar bu blog ve site işleri ile uğraşıyorum.Hem zevkli hem değil.Arada da uğrayıp iki satır çalıyorum.Çok yakında sürekli aranızdayım.Sevgilerrrr

Karda zordur yürümek-bu bir tavsiyedir.


Karda zordur yürümek.
Hiç düşmemesi ve de kuyruk sokumunu gözü gibi sakınması gereken ben en sevdiğim şeyin soğuk havada yürümek olduğuna karar verdim.Size de tavsiye ederim.
Kat kat giyinin.Sıkıca sarının.Yanınıza en sevdiğiniz birşeyi ya da birini alın ve yürüyün.Yürüyün yürüyün yürüyün...
Hayatta parasız yapılacak en güzel şeylerden biridir yürümek.Yürürsünüz bedeniniz çalışır.Solunumunuz normalleşir.Evdeki kısıtlı oksijenden sonra ciğerleriniz açılır.Hele bir de müzik dinliyorsanız değmeyin keyfinize...Hızlı yürüyorsanız ve mutluysanız hızlı müzikler,yavaş yürüyorsanız ve de mutsuzsanız slow müzikler tabii ki.Size yürüyüş sırasında dinlediğim şarkıların listesini vereceğim.Bayılacaksınız.Herşey var,herkes var...Çarşamba çarşısı gibi :))
Bir diğer terapi yöntemi ise sevdiğiniz biriyle yürüyüp,hayatınızda olan biteni hararetli bir şekilde ona anlatmak.Göreceksiniz çok haklıyım :))

İyi yürüyüşler.

22 Ocak 2010 Cuma

MARKAFONİ-Bu bir eleştiridir.

Bugün müsait bir günümdeyim ve boş konularda yazmaya devam edeceğim.Ne zamandır birine söylemeyi planlıyordum kısmet sizeymiş.
Konu Markafoni ve Limango.Her ikisinin de hayranıyım.
İnsanın birşey alacağı yoksa bile indirimleri görünce içiniz bir hoş oluyor.Kredi kartını düşünüyorsunuz borçlarınızı düşünüyorsunuz.Sonra kafanızın sol tarafındaki kötü düşünce bulutu diyor ki 'Hey sen! Bu indirim ya bir daha gelmezse.'
Ok çok haklısın KDB(Kötü düşünce bulutum)
'Hemen almalıyım ya 5 dakika sonra kalmazsa bu ürün'deyip hooop karta davranmak...
Evet evet genelde ruh halimiz böyle.Benim sorunum bu değil.Ha ha ha çok param var gibi mi oldu ne ? Yok yok ben de bunları yaşıyorum tabi ki...
Benim sorunum günbegün çizgisi yükselen bir alışveriş sitesinin özellikle Markafoni'nin mankenleri ve duruşları.
Naçizane tavsiyem,acil olarak gözden geçirilmeleri hatta siteye doğal ortamda çekilmiş fotoğraflar koyulmasıdır.
Ne zaman 'Süper bir marka gelmiş.Yaşasın !' deyip sevinçten zıpladığımda hevesim kursağımda kalıyor.O yüzden giyilmeyen şeyler almaktan keyif alıyorum.Duyun beni lütfen.Sizleri ve yaptığınız işi seviyorum.İYB

YE DUA ET SEV ! -Bu bir tavsiyedir.

Tamam kabul ediyorum bazen konuları biraz geriden takip ediyorum.Bu kitapta bunlardan biri.Evet ! Geç kaldım almak için.Okuduğumda da üzüldüm geç kaldığıma.Can sıkıntısına birebir diyebilirim.Daha fazla bahsetmeyeceğim.Hemen okuyun ve tartışalım :)

Powered By Blogger

İzleyicim olur musun ?

Bu Blogda Ara